Nemecsek ve Pal Sokağı Çocukları

Paylaş

Okuduğum tüm güzel kitaplarda hissettiğim “geç kalmışlık” duygusuyla ve gözümden akan damlalarla kapattım Pal Sokağı Çocukları’nın kapağını. Üzerinden bir asırdan fazla geçmiş olmasına rağmen hala Macar Edebiyatında ve Dünya Edebiyatında zirvedeki yerini koruduğunu öğreniyorum. Kitabı bitirdiğimde yaşadığım yoğun duygular bunun nasıl mümkün olduğunu da gösteriyor bana.


Kitaplar için yapılmış bazı listelerde Pal Sokağı Çocukları’nı gençlik dizisi diye okumak ya da onu ergen kitaplar listesinde görmek şaşırttı beni. Ferenc Molnar’ın bu muhteşem eseri asla bu şekilde sınırlandırılamaz. Bir yetişkin olarak 14 – 15 yaşlarındaki bu çocukların hikâyesini okuduğumda öğrendiğim o kadar çok şey vardı ki, onların dünyasına girmekle o kadar çok şey kazandım ki bu durumda nasıl oluyor da bu kitap böyle sınırlandırılabiliyor diye düşündüm. Kahramanlarımızın ergen olması o kitabı ergen dizisi yapmak için tek neden olabilir mi?

Boka’nın önderliğinde Pal Sokağı çocuklarının top oynadıkları arsa için Feri Ats önderliğindeki diğer mahalle çocuklarıyla savaşa girmesi kendi dünyalarındaki aitlik duygusunun yansıması, “vatan” savunması değil de nedir?

Tabii öncesi de var. “Einstand” kavramı, 1. dünya savaşı öncesindeki yayılmacı politikalar, sömürgeler değil midir? Pal sokağı çocuklarının, güçlü çocuklar karşısında “einstand” lafını duyar duymaz hiçbir savaşa girmeden bilyelerini bu güçlü çocuklara teslim etmeleri, dayak yeme korkusuyla kendilerine ait olandan vazgeçmeleri emperyalizme boyun eğmeleri anlamına gelmez mi?

Einstand’larla varlıklarına el koymalarına tahammül ediyorlar, ama o da bir yere kadar. Feri Ats ve ekibinin top oynayacakları yer arayışıyla “arsa”ya göz dikmeleri artık son nokta oluyor bizim çocuklar için. Bilyeler için geçerli olan “einstand”, söz konusu arsaları olduğunda işe yaramıyor ve savaşmadan vaz geçmemeye karar veriyorlar. İşte size 1. Dünya Savaşı öncesi dünyanın portresi. Yayılmacı politikalar, emperyalist güçler, önce küçük küçük zapt etmeler, sonu gelmez istekler ve ardından vatan işgali. Molnar, döneminde tüm dünyada gerçekleşen haksız olayları, çocukların dünyalarına indirgeyerek anlatmış.

Feri Ats, güçlü, herkesin korktuğu ve bizimkilerden daha büyük daha zengin bir lider. Çoğunlukla mücadele bile etmeden, yaydığı korkuyla isteklerine kavuşuyor. Ancak bu güçlü lider için sadece bunları söylemek haksızlık olur. Evet yaydığı bir korku vardır, ama kendince saygıdeğer kuralları da vardır. “Einstand”ı yasaklaması, hiç kimseye rüşvet vermemesi, arsayı savaşarak ele geçirme kararı gibi kuralları onu da en az Boka kadar saygıdeğer yapıyor okuyucunun gözünde.

Bizim çocuklar onlara göre daha küçük ve daha fakirler. Liderleri Boka çok güçlü olmamasına rağmen daha akıllı ve daha erdemli. Ama iki çocuğun da ortak özelliği var elbette. İkisi de lider olma vasıflarını kendince hak ediyorlar; ikisi de bir komutan olarak onurlu savaşıyorlar.

Bu ikisi için ülke liderleri derken Gereb için ne demek gerekiyor? Vatanını satan bir asker! Örnekleriyle milyonlarca kez karşılaşılmış bir durumdur Gereb. Vatan aşkıyla ölmeyen, kendini düşünen, güçlünün yanında olmak isteyen herhangi biridir aslında. Ama Molnar bu tarz karakterler için oldukça iyimser davranmış. Doğruyu bulmanın, pişman olmanın, yaptığı hatadan dönmenin güzelliğini yansıtmış Gereb ile.

Ve hikâyenin benim için en çarpıcı karakteri. Ernö Nemecsek. İlk sayfalarda cesaretsizliği ile pek de dikkat çekmeyen sarışın ufaklık. O kadar küçük ki şaşırtacak kadar küçük ayakları var. Bu korkak sarışın ufaklık arsadaki tek rütbesiz askerdir köpek Hektor’la birlikte. Diğerlerinin hepsinin rütbesi vardır ama Nemecsek tek erdir ve herkesin emrini yerine getirmek zorundadır.
Nemecsek, savaşta yitirdiklerimizi temsil eder, bu savaşın şehididir. Tüm korkaklığına rağmen, diğerlerinin karşısındaki cüssesizliğine aldırış etmeden kendinden beklemediğimiz cesur davranışlar sergiler. Korkmasına rağmen Feri Ats ekibinin adasına sızıp Boka’yla beraber Gereb’in ihanetine şahitlik eden odur. Karizmatik Lider Boka’nın akıllı savaş stratejisi belirlemesi, Nemecsek’in yine korkmasına rağmen adaya tekrar gidip getirdiği bilgiler sayesinde olur. Hiçbir emir almadan yaptığı bu ikinci girişimde de buz gibi suda kalması gerekir. İlkinde saklanmak için, ikincisinde düşmanın verdiği ceza yüzünden. Sarışın ufaklık hastalanır, ateşler içinde yatmak zorunda kalır. Savaşa katılamaz. Hiç kimse bu küçük çocuğun savaşta çok bir şey yapamayacağını düşünerek ve hastalığına sempati duyarak katılmasını istemez. Ama Nemecsek için bu o kadar da çabuk kabullenecek bir durum değildir. Yaptıklarıyla kendine güveni gelmiş olmasının yanında “aitlik” duygusu da ağır basmaktadır.
 
Arkadaşlarının yanında olmak, onlarla birlikte savaşmak ve arsasını korumak zorundadır. Savaşın başladığı anlarda sayıklamalarının arasında hayaller görür, arkadaşlarının onu ve hastalığını yadırgadığını sanar ve evden kaçar. Savaşın son anlarıdır ve kaybedilmek üzeredir. Esirleri kurtarmaya giden Feri Ats’ın bir anda önüne dikilir ve grubu panikletir. Son gücünü de harcamış olan sarışın ufaklık düşman komutanının üzerine düşüp bayılır. Sayesinde savaş kazanılır. Evet, bu korkak, bu cüssesiz, bu rütbesiz er sayesinde savaş kazanılır. Ama bedeli çok ağır olur. Hastalığı daha da şiddetlenir.
Yıllar önce bir yerlerden duyduğum sözü haklı çıkarır Molnar, Nemecsek karakteriyle.
“Cesur olmak, korkmamak demek değildir. Cesur olmak, korkmana rağmen devam edebilmektir.”

Nemecsek, cesur bir çocuktur. Onun korkması, cesaretinden hiçbir şey eksiltmemiştir. Çünkü o, korkmasına rağmen yapması gerekeni yapmaya devam etmiştir. Kitapta cesur olan bir karakter varsa bu sarışın ufaklıktan başkası değildir.

Ama iş bu kadarla da bitmez. Kitabın son sayfalarında Molnar, güçlüden de güçlü olanların varlığıyla gerçek emperyalizmin savaşlarla kendine yol açmadığını göstererek okuyucuyu daha da üzüyor ve kızdırıyor.

Yorum

Bu Habere Yorum Yaz

Yorumunuz Editörlerimiz tarafından kontrol edildikten sonra yayınlanacaktır.*